0.542. 537 86 70

Düzen Faşizmi…

Türkiye’nin son seçimle nereye gittiğini anlamak için, “Düzen Faşizmi”nin ne olduğunu iyi bilmek gerekir.

2018-06-26

“Düzen Faşizmi”, temelleri 1920 yıllarında Yahudi düşünür Sigmund Freud tarafından atılmış. Bir kitle psikolojisi kontrol tanımlamasıdır.

Sigmund Freud, insanı sadistlik ve iflah olmaz bir hayvan olarak tanımlar.

İnsanın bilinçaltında doğuştan cinsel ve saldırgan içgüdüsel davranışlar olduğunu, bu davranışların insanların kitlesel yani toplu halde bir araya geldiklerinde çok daha çabuk ve etkili şekilde ortaya çıktığını ortaya koyar.

Freud, 1920 yılında ortaya attığı bu kuramını, “Grup Psikolojisi” ve “Ego Analizi” isimli kitabında yayımlar.

Freud’un Amerika’da yaşayan yeğeni Edward Bernays, bu çalışmaları Amerika’da yayımlar ve kitlelerin kontrolünü hem siyasi hem de ekonomik alanda büyük başarıyla uygular.

Bunları da 1929 yılında “Propaganda” isimli kitabında kamuoyuyla paylaşır.

Sigmund Freud’un ortaya atıp yeğeni Barneys tarafından kullanılıp kitaplaştırılan kitle psikolojisi yöntemi, yine bir Yahudi yazar-düşünür-bilim insanı olan Walter Lippmann tarafından geliştirildi.

Lippmann, “Şaşkın Güruh” adını verdiği kitlelerin bilinç dışı güçler tarafından yönlendirildikleri an çok tehlikeli olaylara sebebiyet vereceği gerekçesini öne sürerek, kitlelerin elit bir kesim tarafından yönetilmesi ve kontrol altında tutulması, bunun da psikolojik yöntemler ile yapılması gerektiğini savunuyordu.

Kısaca her üçü de, basit tanımıyla siyasi denetimi halkın hür vicdanıyla seçmesi, eşit olmak anlamına gelen Demokrasi yerine, halkın elit bir kesim tarafından psikolojik yöntemler kullanılarak yönetilmesi ve kontrol altında tutulması gerektiğine inanıyorlardı.

Her üçü de Yahudi oldukları, Yahudi öğretisinde Yahudilerin üstün ırk olduğu, diğer ulusların onlara hizmet etmekle yükümlü olduğu sapkınlığı yattığı için, bu üç ismin de bilinçaltlarında insanları hayvan kendilerini terbiyeci gibi görmeleri doğaldır.

Bilinçaltlarına ve yetiştirilme şekillerine bağlı olarak bu Siyonistik sapkınlıklarını ise, geliştirdikleri propaganda teknikleri ile sistemsel hale getirmeleri, o gündür bu gündür dünyanın belasıdır.

Bu bela olan düşünce tarzında insanlar iflah olmaz hayvanlar ve kontrol altında tutulması gereken tehdit dolu kitleler olarak algılandığı için, insanların bilinç altlarının elit kesim tarafından kontrolü, yönlendirilmesi gerekiyor, yine vahşi bir hayvan olarak tanımladıkları insanların kontrolü için onların anlık temel ihtiyaçlarının karşılanması, kısa sürede olsa mutlu edilmeleri, ölmeyecek kadar geçim, elit kesimin kontrolü dışına çıkmayacak kadar özgürlük tanınarak, oluşturulan bilinç dışı zihin ile onların sanal alemde yaşatılarak, koyun gibi elitlerin kontrolünde olmaları ve sorgulama güdülerinin ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Buna kısaca algı yönetimi ve kontrol illüzyonu diyebilirsiniz.

Ferud-Bernays ve Lippmann üçlüsünün ortaya atıp kuramsallaştırdıkları bu fikirleri dikkatle izleyen biri daha vardı.

Hitler’in beyin takımından, Propoganda bakanı Joseph Goobbels…

Tüm bu kuramları alıp, geliştirip, Alman Halkı üzerinde uygulayarak tüm dünyayı kana boğan Sosyopat, yani tüm topluma karşı işlediği suçlardan hiçbir vicdan azabı duymayan, kendilerini elit yani doğuştan yönetmekle mükellef, insanları birey değil onların istediği şekilde yaşayan, istediği kadar özgürlük tanıdıkları sürü olarak gören bir şeytan topluluğunun kilit ismi.

Ve adım adım uyguladılar bunu…

Tüm kararlar Hitler ve çevresindeki elitler tarafından belli bir düzen çerçevesinde planlanarak alındı, toplum onların istediği şekilde şartlandırılarak yönlendirildi ve yönetildi, sonuç ortada.

Öylesine şartlanmışlardı ki önce 6 çocuğunu zehirledi ve sonra karısı ile kendi kafasına sıkarak yaşamına son verdi.

Hitler ve sosyopat ekibinin Freud-Bernays-Lippmann üçlüsünün kuramlarını temel alarak kurduğu bu yönetim modeline, “Düzen Faşizmi” denir.

Dolayısıyla elitlerin baskısına dayalı bu yöntemi uygulamak için, “Düzen Faşizmi Hukuku”na geçmek zorunludur.

(Bizdeki OHAL…)

Gelelim şimdi yüz yıllık bir süreç içerisinde kuramsallaştırılıp geliştirilen, uygulanan ve sonuçları tüm insanlık alemi için felaket olan “Düzen Faşizmi” ve Türkiye’deki “Başkanlık Sistemi” denen garabetin, asli ilişkisine.

Şu an Türkiye’de kurulmak istenen sistem aynen budur…

Başkanlık adı altında, saraydaki kendini elit zanneden bir gürûh tarafından hayata geçirilmeye çalışılan bir garip felaket denemesi.

Aslında kendiliğinden gelişen ve baskılara karşı halkın doğal tepkisi olarak vücut bulan, daha sonra bazı istenmeyen gruplar ve terör örgütlerinin müdahalesi ile amacından saptırılmaya çalışılan Gezi Olayları, iktidarda paranoya seviyesinde bir paniğe yol açtı.

Daha önce ufak ufak uygulamaya çalıştıkları “Düzen Faşizmi”ni, bu kez aynen uygulamaya çalışıyorlar.

Buna da Başkanlık Sistemi diyorlar.

İdeolojik olarak Hitler ve elitleri Ari Irk yani Kafatasçılık ideolojisi ile Roma-Germen İmparatorluğu’nun Üçüncü Reich adı altında yeniden kurulmasını hedeflerken, bizimkiler Ümmetçilik ve Osmanlıcıktan bu ideolojiyi kurmaya çalışıyorlar.

Fakat Hitler’in elitleri, zekâ puanı 150-200 arası olan sosyopat dehalardı.

Bizdeki elitler jöleli Yiğit Bulut, keşke Yunan galip gelseydi diyen Fesli Deli Kadir, altı yaşında çocuklar evlenebilir, Müslüman zorda kaldı mı hile, hurda, zulüm yapabilir, rüşvet verebilir, alabilir diyen Hayrettin Karaman gibi bir güruh…

Hitler’in finansörleri ve Milli Burjuvası halen dünya devi olan firmalar, bizdekiler ise torunu yaşındaki kızlarla fingirdeşen Ali Ağaoğlu, Milletim a..na koyacağız diyen Cengiz İnşaat patronları falan.

Hitler’in çevresi sanat dehaları ile doluydu, bizdekiler Hülya Avşar, İbrahim Tatlıses, ne koyyimm diyen Mustafa Keser gibiler.

Hitler’in medyası yine dehalardan oluşurdu, bizdeki iktidar medyası asker mektubu yazmaktan aciz…

ASIL TEHDİT…

İşte 24 Haziran da bunu oyladık…

Tayyip Erdoğan’ın Başkan olduğu, Başkan Yardımcısı adı altında Saray’da depolanmış, kendilerini elit zanneden ve her biri aslında dışarıdan yönlendirilen bir gürûh.

Zaten inkâr etmiyorlar…

Onlar çoban biz sürü.

Onlar istediği şekilde giyineceğiz, onlar istediği şekilde düşüneceğiz, onlar istediği kadar özgür olacağız, onlar istediği kadar yiyeceğiz…

Onları hiç sorgulamadan, her yaptıklarına Yarabbi Şükür diyeceğiz.

Bakmayın siz bu elit geçinen gürûhun atıp tutmasına.

Bu Başkanlık düzeni denen garabeti isteyen, Büyük İsrail ABD- Küçük İsrail ve Avrupa’daki İsrail İngiltere.

Kimi Danışman olup kimi Başkan yardımcısı hayalinde olan şahısların ne zekâları, ne bilgileri, ne kişilikleri bu Başkanlık adı altında kurulmaya çalışılan “Düzen Faşizmi”nin ideolojik ve sosyolojik temellerini atma, yönetme kabiliyetine sahip değil.

Her biri ABD-İsrail-İngiltere kontrolünde, onlar proje veya sistem diye getiriyor, Tayyip Erdoğan önüne konan metinden okuyor.

Irak işgaline karşı çıkan Türk Ordusu ve Meclis’ten de, intikam alınıyor.

Önce orduyu kumpaslarla çökerttiler, şimdi meclisi devre dışı bıraktılar.

Hatırlarsanız Irak işgalinden önce Meclis’e gelen tezkere Tayyip Erdoğan tarafından desteklenmiş, ordu ve meclis karşı çıkmıştı.

Bu ret sonucu ABD askerleri Türkiye’de konuşlanamadı.

Bir şeyi gördüler.

Kel kör de olsa Türkiye’de demokrasi var. Önce kurum kurum yok edilmeli, “Düzen Faşizmi”ne geçilmeli.

Başkanlık denen garabette ne meclis ne millet var.

Her şey iki dudak arasında.

İsmin kim olduğu önemli değil.

O koltukta oturan kişinin etrafını kendi adamlarınla doldur, onları kontrol et, o şahsı kontrolden çıkmasın diye şantaja dayalı elinde tut, o da kitleleri Siyonist-Emperyalist efendiler için gerekirse kıyama sürüklesin.

Zaten şu anda bile tehdide açık durumdayız.

Ne oldu Reza Zarrap Davası?

Neden sürekli erteleniyor, karar açıklanmıyor?

Neden Halk Bankası’nı da içeren yaptırımlardan söz edilmiyor?

Neden ABD-İngiltere-İsrail Tayyip Erdoğan kazansın istiyor?

Neden bu üç ülke sürekli Başkanlık Sistemi diye Türkiye Düzen Faşizmi’ne geçsin istiyor?

BİLİNÇ DIŞI ZİHİN…

Şu an Türkiye’de geçilen Düzen Faşizmi’ne alt yapı hazırlamak için, yıllardır aynı yöntem uygulanıyor.

Bilinç Dışı Zihin oluşumu…

Yani kişi kendi öğrendikleri ve yaşadıklarından oluşan, okuyup, anlayıp, analiz edip sorguladıktan sonra karar veren birey yerine, medya bombardımanı, yetmezse Düzen Faşizmi’nin hukuksuz baskıcı kanunlarıyla sanal bir bilince sahip kılınıyor.

Bu yapılırken ise, Ters Algı Yöntemi uygulanıyor.

Yani saptırılmış gerçeklik…

Basit bir örnek…

800 milyar dolar iç ve dış borç varken, biz IMF ye borç veriyoruz deniliyor, bilinç dışı zihne sahip bireyler ise borcu unutup, Türkiye’yi zengin bir ülke zannediyor.

Her seçim geldiğinde yurt dışında bazı ülkelerle bilinçli provokasyon yaratılıyor, sonra dönüp dünya bize düşman, onlar hepsi biz tek diye propaganda yapılıyor.

Kendi günahlarını ise günah keçisi olarak belledikleri muhalefete yıkıyorlar…

Böylece hem rakiplerini ekarte edip, hem kendi kitlelerini bir arada tutmaya devam ediyorlar.

Sonuç;

Elde çapa sapı damda Noel baba bekleyen, kendini Viyana seferinde zanneden, bir güruh…

İşte 16 yıldır iktidarda kalma ve ülkeyi Mafyalaşmış Dinci Burjuvaji Devleti’ne dönüştürme sürecinde uyguladıkları strateji ve taktikler bunlar…

Gelin görün ki her türlü medya bombardımanı, Devlet eliyle baskılara rağmen, yüzde ellilik Cumhuriyetçi kesime diz çöktüremediler…

Şu an bilinç dışı zihin oluşturdukları, örgütlü cehalete dayalı bir tarikat-cemaatlerden oluşan taban ile sadece ve sadece günlük çıkarları için iktidar partisine oy veren bir kitleye hükmediyorlar.

Yani temelleri zayıf…

Eninde sonunda yıkılacaklar…

Sepetim