0.542. 537 86 70

Şaban Demirtaş itirafçı oldu?

Mersin-Aydın hattındaki ana “FETÖ kumpası davası”nı devlet organları ve mahkeme kayıtlarıyla çökertmemiz ardından, Erkan Karaarslan'a kurulan diğer tamamlayıcı kumpaslar da tek tek ortaya dökülmeye başladı.

2021-03-27

Bakın Mersin-Aydın hattındaki kumpas paydaşları, panik içerisinde nasıl hata üzerine hata yapıyorlar. Bunlardan biri, namazında niyazında edasıyla gezen, fakat her kumpas ve yalan beyan, yalancı tanıklık olayının altından çıkan, düzmece tutanak düzenlemekten bile çekinmeyen Şaban Demirtaş. Zaten insanlar bunu yakından bildiği için, selam alıp vereni de yok. Garip biri derler, görünce merhaba bile demeden geçip giderler.

Şaban Demirataş'ın en yakın iki dostu, Haşmet Aysan-Servet Töz’dür.

Aralarındaki fark, Servet Töz öyle bu işlerden nemalanma peşinde koşmaz fakat kincidir.

İşte Şaban Demirtaş'ı bu ikisi kurguladı. Devlet içinde bağlantılarını sağlayıp, onu koruma altına bu ikisi aldırdı.

Şaban Demitaş’da, öyle kişisel çıkar peşinde koşan biri olmadığı halde, sorunlu fikri yapısıyla, bu kumpaslarda yalancı tanık ve düzmece evrak kurgulamada kullanıldı. Nedamet getireceğine hala debeleniyor, debelendikçe daha fazla batıyor.

Peki hem Aydın 1. Ağır Ceza, hem Mersin 7. Ağır Ceza’da FETÖ kumpaslarının kilit ismi Şaban Demirtaş'ı, bu kumpaslarda yalancı tanık ve piyon olmaya iten nedenler neydi?

Şaban Demirtaş, BŞB yasası çıktıktan sonra, Özel İdareden Aydın BŞB’ye geçenlerden. ASKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde görevlendirildi. Bunlar beş kişiydi. Nermin Canyurt isimli ASKİ Genel Müdür Yardımcısı ile çalışıyorlardı.

Nermin Canyurt, İstanbul'dan Aydın'a gelme. 1. Ağır Ceza’daki düzmece evrakı imzalayan beş ismin Şaban Demirtaş dahil beşi de, Nermin Canyurt ekibiydi. Anlayacağınız hepsi Nermin Canyurt'un has elemanlarıydı. Fakat Nermin Canyurt biraz geçimsiz ve kaprisli yapıya sahip olduğu için, zamanla kendi ekibiyle arası açıldı. Bir birlerine adeta can düşmanı oldular. Daha sonra zaten medyaya içeriden haberler akmaya başladı. Haber kaynakları da, bu 1. Ağır Ceza’daki düzmece belgeyi düzenleyen, Şaban Demirtaş'ın da aralarında olduğu şahıslardı.

Her ne hikmetse bu beşlinin en samimi olduğu ve muhbirlik yaptıkları iki kişi, Haldun Haşmet Aysan-Servet Töz ikilisiydi. O sıra Servet Töz’de çok yakın olduğu Aydın BŞB ile ters düşmüş, karşılıklı istenmeyen olaylar yaşanmış, cephe almıştı. Olaylarla ilgisi olmasa da bu beşli Nermin Canyurt ile hesaplaşmak için, Erkan Karaarslan'ı hedef aldılar. Oysa o günlerde ben de papaz olmama rağmen herkes, “Erkan Hoca amirle, memurla, çalışanlarla uğraşmaz. Onlara baskı da yapmaz, tek kelime kötü söz de etmez” derlerdi.

Anlayacağınız bunlar Nermin Canyurt ile aralarındaki hesabı kapatmak için, burunlarında sivilce çıksa dönemin ülkede parlayan yıldızı Erkan Karaarslan'dan bilmişler, Nermin Canyurt'a olan kinleri yüzünden, ona yakın olan kim varsa yakmaya kalkmışlar. Ve Aydın'daki kişisel husumete dayalı bu kumpasın diğer ayağı, Mersin'e kadar uzandı, İzmir-İstanbul ve ülkenin dört bir yerine dağıldı, FETÖ’ye bulandı, devlet felç, millet paranoyak oldu.

Gördünüz dimi olayların asli çıkış kaynağını.

Tabi ki Erkan Karaarslan'ın hisselerine çökmeye kalkan iş ortağı ve emniyetteki iş birlikçileri de plânlarını uygulamaya koymak için zamanlamayı muhteşem buldular, bu aklı evvelleri kullandılar. Birbirinden bağımsız görünen olaylar aslında nasıl bağlantılıymış ve nelere, nasıl bir sosyal soykırıma yol açmış gördünüz mü?

Aydın BŞB kadrolarında yaşanan geçimsizlik, Erkan Karaarslan'ın iş ortağı ile devletteki iş birlikçileri tarafından plânlanan kumpas ile birleşince, zincirleme ne sonuçlar çıkmış ortaya. Yani atasözünde olduğu gibi deliler kuyuya bir taş atmış, devletin çıkarana, milletin ayılana kadar canları çıkmış. Kısaca iş Kemal Sunal'ın Davacı filmine döndü.

HUSUMETİN MERSİN'E UZANMASI

Bu yaşananlar sonrası Şaban Demirtaş başta diğer aklı evvelleri kurgulayan Haşmet Aysan-Servet Töz işbirliği ile Devletin Aydın'daki mülki amirleri ve Efeler Belediyesi Eski Başkanı Mesut Özakcan da tuzağa düşerek, bunları korumaya aldılar. Korumaya alınınca bu defa cüretleri, Haşmet Aysan-Servet Töz ikilisinin de iyice işlediği Şaban Demirtaş üzerinden, Mersin FETÖ kumpasına kadar uzandı.

Savcılıklar ve mahkeme heyeti Erkan Karaarslan ile diğer sanıklar hakkındaki delillerin düzmece ve yetersiz olacağını fark etmişler ki, ilk aşamada tutuklamaya yanaşmadılar. Ardından Erkan Karaarslan'ı kumpasa düşüren kendi şirket ortağı ve emniyetteki iş birlikçileri tarafından Haşmet Aysan ile Şaban Demirtaş Mersin'e davet edildiler. Erkan Karaarslan hakkında “FETÖ’ye finans sağladığı, üyesi olduğu yolunda duyumları olduğu” yolunda gerçek dışı, yanıltıcı beyan vererek, üzerine bir de 15 Temmuz'un sıcaklığı eklenince medya yaygarası ve kara propaganda sonucu, tutuklamalar gerçekleşti. Daha sonra İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri yaptıkları çok titiz bir çalışmayla Araştırma Raporu isimli emniyetteki uzantılar tarafından düzenlenen evrakın sahte, Haşmet Aysan-Şaban Demirtaş ikilisinin verdikleri beyanların da yalan olduğunu tespit etti. Gereğinin yapılması için de not düştü. MİT-EMNİYET-MASAK-KOM ŞUBE-SAYIŞTAY ile AYDIN-MERSİN-İZMİR-İSTANBUL Başsavcılıkları da, düzenledikleri 76 ayrı müzekkere ile tutuklananlar hakkında tek bir delil olmadığını tespit-teyit ederek, mahkemeye yolladılar.

SON ÇIRPINIŞLAR VE ŞABAN DEMİRTAŞ NASIL İTİRAFÇI OLDU?

Bunları tek tek ana aktörleri, yer, mekân, zaman, asli hedefleriyle ortaya koyduktan sonra, hem Aydın hem Mersin'deki iki yalan beyancı Haşmet Aysan ile Şaban Demirtaş büyük panik yaşıyor. Haşmet Aysan Mersin'de verdiği ifadesinde, “Erkan Karaarslan her hafta Aydın’a gelirdi” derken, kumpas ortağı Şaban Demirtaş Mersin’de yalana dayalı FETÖ iftiralarını yaptığı gibi, Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesine, “Erkan Karaarslan iş yapmadan, gelmeden para aldı” diye düzmece evrak düzenlemesinde, yine kilit rol oynadı.

Haşmet Aysan ve Şaban Demirtaş isimli iki kumpas ortağına, “İbretlik olacaksınız” (http://www.aydinsafak.com/ibretlik-olacaksiniz-h4156.htm) başlıklı yazımızda sorduk;

1- Aydın'da verdiğiniz yalan beyan ve düzmece evraka dayalı ifadenizde “gelmedi” dediğiniz Erkan Karaarslan Aydın'a gelmediyse, nasıl çanta çanta himmet toplamış iddiasıyla Mersin'de yargılanıyor?

2- Mersin'de Haşmet Aysan verdiği ifadede, “her hafta Aydın'a geliyordu” dediyse, Erkan Karaarslan Aydın'a gelmiş demektir. O halde “neden gelmeden, iş yapmadan para aldı” iftiranızla yargılanıyor?

Bu iki sorumuza da yanıt vermek yerine, panikle Şaban Demirtaş'a, Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe verdirmişler. Hem de Erkan Karaarslan savunmasını yaptıktan, tam iki yıl sonra ve savunmayı kabul etmemişler. Gerçekler açığa çıkmaya başlayınca süreci uzatmak, zaman kazanma çabası.

Ve özetle Şaban Demirtaş demiş ki; “Ben buraya gelenlerin çetelesini mi tutacağım, gelse bile iş yaptığı anlamına gelmez” demiş...

Ülen Şaban, Ülen Şaban... Sana para verseler kurduğunuz kumpası, yalan beyanlarınızı böyle itiraf ettiremezlerdi.

BAŞLANGIÇ KUMPASINI ÇÖKERTEN SÜREÇ

Şaban Demirtaş'ın panikle verdiği dilekçe, adeta itiraf gibi.

Bakın şimdi nasıl kanıtlayacağım.

Devlette ihale yöntemi, sacayağı şeklinde işler;

1- Hizmeti veren

2- Hizmeti alan

3- Kontrol Teşkilatı..

Açalım işleyişi ve kumpas sürecini.

1- Hizmeti veren kim?

Erkan Karaarslan'ın da ortağı olduğu şirket.

2- Hizmeti alan kim?

Daire Başkanları ve üst düzey bürokratlar. (Şaban Demirtaş kendisini hizmeti alan yerine koymuş, düzmece tutanak öyle tertiplenmiş. Hangi mevzuata göre hangi işlemleri yaptın, hangi delilleri tutanağa ekledin hemşerim)

3- Kontrol Teşkilatı kim?

Şaban Demirtaş ve düzmece evraka imza atan diğer dört kişi.

Peki kontrol teşkilatı nasıl çalışmalıydı?

Tek tek daire başkanlarını gezip, hizmeti alan olarak onlara sorması gerekiyordu, “Bu hizmeti aldınız mı almadınız mı?” diye..

İlk ay, “İhaleyi alan firma işini yaptı, parasının ödenmesi diye” tutanak tutmuşlar. O tutanağı bile nasıl, hangi mevzuata dayalı, kimlere sorup tuttukları da belli değil. Orada bile suç işledikleri açıkça görülüyor. Daha sonraki aylarda aynı şekilde işlerini takip edip “geldi, gelmedi” diye tutanak tutmaları, gelmediyse tespiti yapıp bildirmeleri ve paranın ödenmemesi için evrakı hazırlamaları, yapılmayan işler için nefaset kesintisi talep etmeleri gerekiyordu. Bu da yok arkadaşlarda. Aylar sonra Nermin Canyurt ile husumetli beşi bir yerde, toplanıp tutanak düzenlemişler. Tutanakta tek delil yok. Hizmeti alan daire başkanlarının hiç birine sormamışlar, kolluk bende kıllık bende hesabı, tek delilsiz düzmece evrakı düzenleyip, Ağır Ceza’da dava açılmasını sağlamışlar.

TEFTİŞ KURULU RAPORU VE KUMPASÇILARIN TESPİT EDİLİP CEZALANDIRILMA SÜRECİ

O süreçte Aydın BŞB Teftiş Kurulu soruşturma yapmış. Daire Başkanlarının hepsi, “biz bu hizmeti aldık, adamlar geldi” demiş. Hatta “Aydın BŞB'nin elektriği ihaleyle alması görüşünü de, o görüşmelerde aldık. Erkan Beyin odası önünde hepimiz kuyruk oluyorduk” şeklinde ifadeleri var.

Bu soruşturma sonucu Aydın BŞB Teftiş Kurulu, düzmece tutanağı tertip eden beş kişiye cezalar vermiş. Bu dosya da mahkemede.

Anlayacağınız düzmece evrak ve medya yaygarası üzerinden yürüyen Aydın 1. Ağır Ceza’daki süreçte, tam cinnet hali yaşanıyor.

Erkan Karaarslan ve ilgili firma geldiklerini, hizmeti verdiklerini kanıtlıyorlar.

“Gelmediler” diye düzmece tutanak düzenleyip yalan beyanda bulunan Şaban Demirtaş ve diğer dört arkadaşı, tutanakta tek delil ortaya koyamıyorlar.

Aydın'da bunlar olurken Merin'den işi takip eden diğer kumpas ekibi baktılar ki Şaban Demirtaş kullanışlı eleman, onu da Mersin'e kadar götürüp, Haşmet Aysan ile birlikte yalan FETÖ beyanlarıyla, Erkan Karaarslan ve 24 kişinin tutuklanmalarını sağladılar.

Dikkat ettiniz mi?

Olayların çıkış noktası Aydın 1. Ağır Ceza’daki düzmece evrakta tek delil yok, Mersin'e gidiyorsunuz yine polis tarafından hazırlanan düzmece araştırma evrakında tek delil yok, Şaban ile Haşmet Bey'in yalan beyanları var.

Yani düzmece evraklar tertiplemişler, yalan beyanları vermişler, hadi siz masumiyetinizi ispat edin demişler. Oysa iddia sahibi, iddiasını ispatla yükümlüdür. Aydın'daki düzmece evrakta tek delil yok. Mersin'deki düzmece evrakta tek delil yok. Yalancı tanıklar, yalan beyanlar üzerine kurulu hayali senaryolar ile tutuklamalar.

KUMPAS PAYDAŞLARININ YOL AÇTIĞI TOPLUMSAL SORUNLARIN SOSYOLOJİK ANALİZİ

Sonuç ne mi oldu?

Tımarhaneden kaçan deliler fıkrasına döndü.

Hani 1960 yıllarda Elazığ’da geçtiği iddia edilen olayı yaşıyoruz yeniden.

Tımarhanenin kapısı açık kalır, deliler firar ederler. Mülki amirler, yargı organları dahil devlet seferber olur.

Başhekim çareyi bulur.

“Şimdi ben en önde düdük çalacağım, siz tren gibi arkama takılacaksınız, bizi gören deliler peşimize takılacak, hepsini geri getireceğiz” der. Sonra tek sıra halinde bir yandan çuf çuf deyip bir yandan tren düdüğü misali düdük çalarak, Elazığ sokaklarına düşerler. Gören deliler kuyruğa takılır, akıl hastanesine geri dönülür.

Fakat kaçan deli sayısı 423 iken hastaneye geri dönen sayısı 612’dir.

Anlayacağınız, bu cürmü küçük cüretleri büyük aklı evveller, tüm ülkeyi bu hale getirdiler.

Nermin Canyurt ile olan sorunları sonucu onunla hesaplaşmak için tek delilsiz evrak düzenlediler, başta Şaban Demirtaş yalan beyanlarla Aydın 1. Ağır Ceza’daki dava, biraz medya yaygarası biraz siyasi girişimler ile açıldı.

Sonra Şaban ile Haşmet Aysan başta, Erkan Karaarslan'a kendi şirket ortağı tarafından, iş birlikçi polislerle birlikte kurulan FETÖ kumpası için Mersin'e çağırıldılar. Aynı şahıslar, orada düzmece evraklar ve yalan beyanlarla tutuklanmalara yol açtılar.

Sonra delinin biri ortaya “FETÖ Belediyeler İmamı” yalanını ortaya attı.

Bunu gazeteciler ballandıra ballandıra yaydı. Devlet erkanı paniğe kapılıp, tüm kurumlarını seferber etti. Düdük hikayesinde olduğu gibi “FETÖ Belediyeler İmamı” yalanını gören, bu sesi duyan herkes deliler kervanına katıldı. Kimi rakiplerini yıpratmak, kimi siyaseti dizayn etmek, kimi olaylardan menfaat sağlamak için, bu yalanı diline doladı.

SONUÇ:

1- Devlet tüm kurumlarıyla TETÖ yalanını çökertti. Ama bu yalan peşine takılan çok sayıda deli, hala aynı şeyi sayıklıyor. Elazığ sokaklarında dolaşır gibi, aynı teraneyi sürdürmeye çalışıyor.

2- Bu da masum insanların FETÖ yalanıyla Sosyal Soykırıma uğramasına yol açtı.

3- Bu yalan FETÖ’nün o kadar hoşuna gitti ki, örgüt propagandası için yüzlerce milyon dolar verseler, bunu başaramazlardı.

4- Aynı yalan Cumhurbaşkanı ve Bakanların siyasi söylemlerine kadar sokuldu. Onlar da olayın gerçekliğini anlayınca, şaşkınlığa uğradılar, devlet acze düşmüş gibi göründü.

5- Adalet kurumu zaafa uğradı. 24 kişi beraat etti, Erkan Karaarslan'ın da beraati istendi. Mahkeme heyeti ne zaman karar verecek, hemen “FETÖ Belediyeler İmamı” yalanını ortaya sürenler, adaleti baskı altına almaya çalışıyorlar. Anlayacağınız hakim ve savcılarımızı da yalanlar ile gerçekler ve vicdanları arasında sıkıştırıp bıraktılar.

6- Devlet kurumları bu yalan peşine düşmüşken gerçek FETÖ’cüler paraları gömmek ve yurt dışına tüymek için zaman kazandılar

7- Halk panik ve korku girdabına sokuldu. Kamu düzeni ve güvenliği tehlikeye girdi. Çünkü Mersin-Aydın hattında kurgulanan bu delilik, üç gazeteciye haber yaptırıp, iki yalancı tanık ve düzmece bir evrakla, toplumun tüm fertlerinin gece namuslu yatıp, sabah FETÖ’cü kalkma tehlikesini doğurdu.

Mazallah bir düğün ya da cenazede hiç tanımadığınız bir FETÖ’cü ile resminiz bile çıksa, kazara sohbet etmiş olsanız, yanlışlıkla sizi arasa anında FETÖ’cü olup hapse girme, malınıza dalınıza el koyulma gibi bir tehditle karşı karşıyasınız.

İşte toplumda bu duygu hakim oldu.

Gördünüz dimi bu aklıevveller kuyuya taş atan deli misali düzmece evraklar, yalan beyanlarla nelere yol açtılar.

Allah’tan devletimiz bu deliliği büyük oranda çökertti, yazdıklarımızla kamu da gerçeklerin farkına vardı.

Aziz Türk Milletin Asil fertleri.

Şahit olduğunuz üzere;

1- Hangi deliler kuyuya taş atmış,

2- Kimler hangi amaçlarla onları kurgulamış,

3- Kimler nasıl bu işten nemalanmış,

4- Kimler bu yalanı yaymış,

5- Devlet bir yalanın ardından nasıl felç olmuş,

6- Memleket yine bir yalan yüzünden nasıl açık tımarhaneye dönmüş..

Yüce yaradan da galiba bunlara “Öyle olmaz böyle olur” demiş, karşılarına bizi dikmiş.

Kamyon çarpmıştan beter oldular, kendilerine hala neyin çarptığını çözemiyorlar.

Bir yazımızda, “Tiyatro bitti, herkes evine” dedik, anlamadılar. Kibirleri ve yalan-iftira-kumpasa dayalı yozlaşmış kişilikleri burunlarının önünü dahi görmelerine engel olduğu için, Kaf Dağı'nda geziyorlardı.

Şimdi hepsi kaçacak delik arıyorlar. Çaresizce çırpınışları da sonuçsuz kalacak.

Kişisel husumete dayalı yalan beyanları, düzmece evrakları ile ülkeyi nasıl açık tımarhaneye çevirdilerse, yaşattıklarını yaşıyorlar. Devlet organları ve yargı kurumlarının tespitleriyle millete giydirdikleri deli gömleği kendi üzerlerine geçti, elleri gerçeklerle kelepçelendi, kapana kısılmış gibi, bir oraya bir buraya koşturuyorlar. Enerjinizi boşuna harcamayın. Daha önce de yazdığım gibi bol sayıda antidepresan stoklayın, iyi psikologlar bulun.

Bu gelişmeler ışığında, geriye şu soru kaldı?

Süreç sonunda zincirleme kumpas davalarında bakalım kaç kişi, hangi iddialarla hesap verecekler?

Ha kalan bir kısım deli mi?

 O kadar sorun etmeyin, hepsini kaçtıkları deliğe sokacağız...

Sepetim