0.542. 537 86 70

Üç kağıtçılık mı, kağıt toplamak mı suç?

Hizmet vatan için ise ben de adayım… Derdim koltuk değil, vatan için hizmetse eğer; sizler biraz kenara çekilin ben evdeki yer minderimi alır da gelirim…

2017-10-17

Sokaklarda hiç kağıt toplayıcısı gördünüz mü?

Elbette her gün pek çok görmüşsünüzdür.

Anlatmak istediğim aslında bir hayatı acındırmak değil.

Olay tamamıyla alın teriyle kazananların hor görülüp aşağılandığı, kazancının nereden geldiği belli olmayanların ise el eteklerinin öpüldüğü; hırsızların, katillerin, tecavüzcülerin neredeyse onur belgesiyle onurlandırıldığıdır kısaca…

Sıcacık evlerimizde, işe gitme telaşıyla; dumanı tüten çaylarımızı zevkle yudumlarız her sabah…

Bazılarımız özene bezene okula hazırladığımız çocuklarımızın ağzına zorla tıkıştırırız lokmaları…

Kimimiz emekli olmuş; tadını çıkarmakta sabah kahvesinin. Kimimiz uyumakta hala mışıl mışıl… Ya da kıçımızı devirmiş bir taraftan çekirdek çıtlatıp bir taraftan evlenme programında kendisini pazarlayanları zevkle izliyoruzdur...

Biz dünya dertlerinden uzak hayatın keyfini sürerken, dünyanın bir yerlerinde veya en yakınlarımızda birileri aşağıdaki zorlukları yaşayarak hayata tutunmaya çalışıyordur belki de. Hem de öyle bir tutunuyordur ki, hepimize örnek olacak şekilde…

Sabah ezanıyla sabahın köründe başlar onların koşuşturması. Gece Geç Saatlere kadar çöplerden çöplere koşuştururlar. Boyları büyüklüğünde omuzundan geriye iki elleriyle taşıdıkları, naylon çuval eskilerinden yapılmış arabalarla, telaşlı telaşlı hummalı bir çalışma başlar…

Onlar, çöp bidonları ve konteynırlarının en sık ziyaretçisi ve ekmeğinin peşindeki emekçilerdir… Türkiye'de geri dönüşümün inanılmaz boyutlara çıkmasını sağlayan doğa dostu, yüce insan topluluğudur onlar bana göre…

Kağıt toplarken giydikleri kirli paslı kıyafetler yüzünden tinerci, serseri, dilenci muamelesi gören insanlar bunlar.

Oysa onların ünüformasıdır o kıyafetler, çoğu meslekte olduğu gibi.

Mesaileri bittikten sonra elindeki yüzündeki kiri pası yıkayıp, yüreklerindeki sıcacık sevgiyle, güneşe astıkları umutlarıyla geleceğe yol alırlar… Gayet normal ve temiz giyinerek alın teriyle kazandıklarını harcayan zararsız insanlardır…

Onların emek emek toplayıp geri dönüşüme kazandırdıklarını hep görmezden geliriz nedense… Yanlarından geçerken kimimiz iğrenerek, kimimiz korkarak, aşağılayarak bakarız…

Oysa en iyi marka arabaya biniyor diye beyefendi yaptıklarımız. Ya da hanımefendi yaptıklarımız. Bir boya fıçısına bandırılıp çıkmışçasına yüzünü bile çıkaramadığımız kürk mantolu bayanlar… Bunlar bizim ciğerlerimizi, ormanlarımızı yakıp yok etse gıkımız çıkmaz. Bir yıl sonra geri dönüp yanan yerlere dev binaları dikse ellerimiz kızarıncaya kadar alkışlarız; “helal olsun; harika, muhteşem binalar dikti” diye …

Bundan önceki yazımda süslü kokanalar diye değindiklerim alınmışlar kırılmışlar maalesef…

Hala sözümün arkasındayım.

Çok paranız olabilir veya çok iyi bir işiniz ya da çok zengin bir aileniz. Emrinizde birçok çalışan var. Elleriniz sıcak sudan soğuk suya değmiyor belki de… Elbette para olunca dünya sizin etrafınızda dönüyor. Paran varsa kralsın, yoksa soytarı…

Bir de olaya şu pencereden baksak…

Çok ama çok paramız var. Herkesin saygı duyduğu, gördüğü yerde yalakalık ve hayranlıkla selamladığı birisiyiz. Sayısız evimiz, iyi marka arabalarımız var. Akşam yemeğini en lüks lokantada il dışında yiyip gelmişiz. Kafamız rahat. Çok şükür beynimizi yoracak geçim derdimiz de yok.

Yok ama takdiri ilahi işte.

Aniden fenalaşıp hastalanıverdik…

Çok parayı, çok keyfi ve o güzel popomuzu devirmeyi bir anda unutup can derdine düşüveririz. O anda sadece sağlığımız önemli oluverir…

Her an her saniye pek çok insan hayatını kaybediyor.

Her an bir hastalık bizim kapımızı çalabilir.

Bir yakınımızı kaybedebiliriz. Ya da kendimiz ölebiliriz.

Hiçbir şeyin garantisi yok şu kısacık hayatta.

Oysa çok pahalı değil insanlara sevgi dolu bakmak.

Bir kez olsun insanlığımızı kullansak; eksilmez servetimiz.

Yardım etmeyi denesek, kimseyi hor görmesek…

Bizde fazla olanı paylaşıp hayır duası alsak…

Kim bilir okuyan bir çocuğa burs olarak ödediğimiz üç beş kuruş bize sağlık olarak döner…

Belki de hastalandığımızda bize bakan doktor, yardım ettiğimiz o çocuklardan birisidir. Haksızlığa uğradığımız bir davada belki de o çocuklardan birisi bizi savunan avukatımız olur. Kim bilir?

Ne demişti yazarımız…

- “Sokak çocuğu diye bir şey yoktur. Sokaklar çocuk doğurmaz.”

Evet sokak çocuklarını biz yaratırız… Onlara sahip çıkmayışımız, ön yargılı davranışımız, hiçe sayışımız, sevgisiz aç bırakışımız!

İçlerinden bir tanesi demişti ki.

- “Eminim annem babam bizi isteyerek gidip cennete yerleşmedi. Bizi bilerek bırakamaz. Param olsa bile annemin babamın mezarına çiçek dikmem asla. Onların çiçekleri bizdik. Ama şimdi sizlere göre sokak dikeniyiz.”

Bu sözleri duyan bir arkadaşımız o gün bu gündür üç tane çocuk okutmaktadır.

Gözlerindeki hüznü ve o çocuklara bakışını gördüm.

Oysa çok parası yok. Bir işadamı değil.

Sadece kendisinde olanı paylaşmasını bilen birisi.

Hem de en güzel bir yere harcıyor kazancını…

Bu kişi Cengiz Toprak.

Adını yazdığım için belki kızacak bana.

Yazdım ki belki biz de yardım eli uzatırız birkaç çocuğa.

Örnek olur bizlere…

Neylersin, ekmek, kimine göre fırında, kimine göre aslanın kuyruğunda… Kimine göre ise devlet kapısında…

Bir kalemde milyonları götürenler, en lüks hayatı yaşayanlar, çalıp çırpıp saygı görenler, her şeyi devletten bekleyenler, umarım bir çocuğun elinden tutarsınız.

O pis kokulara aldırmadan devam eden yaşam mücadelesinde kaynayan çorbaya bir fiske tuz atarsınız… Sayenizde tat bulur bitmek üzere olan hayatlar belki…

Her gün il başkanı kim olacak?

Falanca parti seçiminde hile varmış.

Falanca kişi geçmişine bakmadan adaylığını koymuş…

Mış mış, mış mış…

Herkes birilerinin kuyusunu kazmakta, herkes birilerinin ayağını kaydırmakta...

Neyse her şey olacağına varır.

Biz gerçekleri görelim…

Ha bu arada hizmet vatan için ise ben de adayım…

Derdim koltuk değil, vatan için hizmetse eğer; sizler biraz kenara çekilin ben evdeki yer minderimi alır da gelirim… 

Sepetim