© Aydın Şafak

CHP’den 11. Yargı Paketi’ne muhalefet şerhi: “Reform değil, yargı üzerindeki baskının devamı…”

CHP 11. Yargı Paketi’ne muhalefet şerhi koydu. Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Süleyman Bülbül ile Komisyon Üyeleri İsmail Atakan Ünver, Turan Taşkın Özer, Gizem Özcan, Cumhur Uzun, İnan Akgün Alp ve Aliye Coşar’ın imzasını taşıyan şerhte, teklifin geneli ve maddelerine ilişkin değerlendirmelere yer verildi. Teklifte yer alan çok sayıda düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu, bu nedenle yeniden ele alınması gerektiği belirtildi.

Adalet Komisyonu’nda görüşülen 11. Yargı Paketi’ne ilişkin muhalefet şerhinde, teklifin bir “reform” olmadığı; usulden sakat, torba yasa niteliği taşıyan ve yargı krizini derinleştiren bir düzenleme olduğu savunuldu. Şerhte, etki analizinin komisyona verilmediği, Anayasa’ya uygunluk incelemesinin yapılmadığı ve 12 farklı kanunda değişiklik öngören torba yapıyla Meclis’in gerçek müzakere imkanının ortadan kaldırıldığı ileri sürüldü.

“Etki analizi komisyon üyelerinden gizlendi” 

Şerhte, etki analizine ilişkin şu değerlendirmeye yer verildi:

“Düzenlemenin etki analizine sahip olduğu bilinen bir husustur zira bu durum yürütme yetkililerinin kamuoyuna yaptığı açıklamalarda belirtilmiştir. Buna rağmen etki analizinin komisyon ile paylaşılmamış olması, yasama organının değerlendirme yapma imkanını ortadan kaldırmakta ve İçtüzük hükümlerinin öngördüğü bilgiye erişim hakkını ihlal etmektedir. Kanun yapım sürecinde yasama organının dışlanması niteliğindeki bu uygulama, hukuki güvenliğin ve demokratik meşruiyetin zedelenmesine neden olmaktadır. Etki analizinin komisyon üyelerinden gizlenmesi, teklifin somut etkilerinin öngörülebilirliğini tamamen ortadan kaldırmaktadır.”

“AYM, alt derece mahkemeleri tarafından tanınmıyor; HSK Anayasal başkaldırıya boyun eğiyor” 

Yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin hukuksuzluğu kurumsal bir düzene dönüştürdüğü vurgulanan şerhte, atama, soruşturma, tutuklama, iddianame ve karar süreçlerinde hukuksuzluğun yaygınlaştığı belirtilerek, “En kritik kırılma ise Anayasa Mahkemesi kararlarının alt derece mahkemeleri tarafından tanınmaması ve Hakimler Savcılar Kurulu’nun bu anayasal başkaldırıya karşı hiçbir işlem yapmamasıdır. Bu durum, Anayasa’nın 11 ve 153’üncü maddelerinin fiilen hükümsüz bırakılması anlamına gelir. Yargı birliği ilkesi çökmüş, AYM kararlarının bağlayıcılığı kağıt üzerinde kalmıştır” ifadelerine yer verildi.

Şerhte ayrıca, 15 buçuk milyon oyla belirlenen CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik süreçlerin hukuki değil siyasi saiklerle yürütüldüğü ve bunun yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını gösterdiği ifade edildi. Anayasa ve AİHM kararlarının sistematik biçimde uygulanmamasına ise Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Selahattin Demirtaş kararları örnek gösterildi.

“HSK siyasal alanın uzantısı”

Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun “siyasal alanın bir uzantısına dönüştüğü”ne dikkat çekilerek, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı dosyalardaki atama ve görev değişiklikleri örneklerle sıralandı. Karar duruşması öncesinde hakimin Diyarbakır’a atanması, beraat kararı veren hakimin Kahramanmaraş’a gönderilmesi, İzbeton soruşturmasında tahliye kararı veren hakimlerin görev yerlerinin değiştirilmesi ve Akın Gürlek’e yönelik ifadeler nedeniyle açılan davada beraat yönünde karşı oy kullanan hakimin rütbe tenzili niteliğinde başka bir göreve atanması bu örnekler arasında yer aldı.

HSK’ya ilişkin değerlendirmede, yürütme organı ve kamu şirketleriyle maddi bağ kuran yargı mensupları karşısındaki sessizliğin de tabloyu ağırlaştırdığı belirtildi. Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 48. maddesine rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in ETİ Maden’in Lüksemburg merkezli iştirakinde yönetim kurulu üyeliği yapmasına karşılık herhangi bir inceleme başlatılmamasının, yargı etiği ve Anayasa’nın 140. maddesi bakımından ağır bir ihlal olduğu kaydedildi.

Şerhte, sistematik hukuksuz uygulamalar şu başlıklar altında sıralandı:

“Aynı bilirkişilerin belirli davalarda sürekli görevlendirilmesi, tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesini zayıflatmaktadır.

· Muhaliflere ve basın mensuplarına yönelik davaların tek merkez üzerinden yürütülmesi, yargılamaların siyasi kontrol altında tutulmasına imkân vermektedir.

· Yetki kurallarının keyfi biçimde ihlal edilmesi, adil yargılanma hakkını ve hukuki öngörülebilirliği ortadan kaldırmaktadır.

·Etkin pişmanlık hükümlerinin itirafçılığa zorlama ve şantaj aracı olarak kullanılması, ceza adaletine duyulan güveni sarsmaktadır.”

“En vahimi HSK’nın mutlak sessizliğidir” 

Şerhte HSK’ya ilişkin, “Bu süreçte en vahim husus, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun tüm bu iddialar karşısındaki mutlak sessizliğidir. HSK, yargı bağımsızlığını koruması gerekirken, fiilen yürütmenin siyasi tercihlerini gözeten bir yapıya dönüşmüştür. Sonuç itibarıyla HSK’nın yapısı ve uygulamaları, yargı bağımsızlığının kurumsal ve kişisel güvencelerini aşındıran; hukuka uygun karar veren hâkimleri sürgün niteliğindeki atamalarla cezalandıran bir mekanizma halini almış bulunmaktadır. Bu durum, hukuk devleti ilkesinin merkezindeki ‘bağımsız yargı’ kavramını boşaltmakta; adil yargılanma hakkını ve yargı kurumuna duyulan toplumsal güveni derinden zedelemektedir” değerlendirmesi yapldı. 

“CHP’ye yönelik kapatma iması siyasetin yeniden dizayn edilmesi” 

Ceza muhakemesinin siyasi takvime senkronize olduğu değerlendirmesine yer verilen şerhte, “İBB soruşturması kapsamında ortaya çıkan süreç, Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik kapatma imasının fiilen gündeme taşınmasıyla, yargı eliyle siyasal alanın yeniden dizayn edilmeye çalışıldığını göstermektedir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ‘bildirimde bulunulduğu’ yönündeki açıklaması, her ne kadar ‘zorunlu prosedür’ söylemiyle yumuşatılmaya çalışılsa da, siyasi parti kapatma mekanizmasının meşrulaştırılmasına kapı aralamaktadır. Bu durum, toplumdan güçlü destek almış ve son yerel seçimlerde birinci parti olmuş CHP’yi hedef almanın ötesinde, çok partili demokratik düzenin bütününe yönelmiş ağır bir yargısal tehdit niteliğindedir” denildi. 

Şerhin sonuç bölümünde, Türkiye’de yargı düzeninin uzun süredir “reform” adı altında yürütülen müdahalelerle anayasal çerçeveden uzaklaştırıldığı belirtilerek, bugüne kadar çıkarılan 11 yargı paketinin demokratikleşme ve özgürlükler alanında ilerleme sağlamadığı vurgulandı. Şerhte, “Şerhimiz çökmüş bir yargı düzenine karşı tarihsel bir kayıt ve demokratik hukuk devleti idealinin savunusudur. Türkiye’nin ihtiyacı, paketlerle makyajlanan düzenlemeler değil; Anayasa’ya sadakati esas alan, kuvvetler ayrılığını kurumsallaştıran, yargıyı yürütmenin gölgesinden çıkaran, temel hak ve özgürlükleri evrensel standartlarda güvence altına alan gerçek bir demokratik dönüşümdür” denildi. 

KUTU 

Yargıdaki gerilemeyi gösteren verilerden bazıları:

- Dünya Adalet Projesi 2023 Endeksi: Türkiye 142 ülke içinde 117’nci.

- Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü: Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke içinde 148’inci, Avrupa’da 45 ülke arasında sondan ikinci.

- OECD “Bir Bakışta Hükümet 2023” raporu: Yargıya güven 2010’da %59 iken 2022’de %33’e düştü.

- Freedom House 2024: Türkiye 33 puanla “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde. Türkiye, 2016’da “kısmen özgür” iken 2018’den bu yana istikrarlı biçimde “özgür olmayan ülke” statüsündedir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER