MEMENTO MORİ…

30 Kasım, 2015, Pazartesi 10:47

Ort. 18 dk. 20 sn. okuma süresi

Özlem Hanım seçildikten sonra kulağına, “Memento Mori” - (Öleceğini hatırla) demeyi unutmuşuz...

A+
A-

<div> Memento mori,  Roma döneminde kullanılan, "fani olduğunu hatırla", "öleceğini hatırla" veya "ölümünü hatırla" gibi anlamlara gelen, Latince deyiştir.</div> <div> Memento mori, antik çağında da kullanılan bir uyarı bağırmasıdır. Muzaffer bir Roma generali, savaştan galip çıkıp sokaklarda zafer turu atarken arkasında duran bir Köle kafasının üstüne bir Defne çelenki ya da Müşter-Tapınak-Taçı tutup şunları söylerdi: Memento mori (Fani olduğunu hatırla.) Memento te hominem esse (Sadece bir insan olduğunu hatırla.) Respice post te! Hominem te esse memento! (Arkana bak! Sadece bir insansın, hatırla!) Buradaki amaç; kazanılan zaferlerin kişide nefis taşması yaratmaması, gücün etkisiyle Toplum ve Devlet hayatı için tehdit arz etmemesi için, onu uyarmaktı. Bizler bir hata yapmışız; Özlem Hanım seçildikten sonra kulağına, “Memento Mori” - (Öleceğini hatırla) demeyi unutmuşuz... Güç kazandıkça, bir siyasetçi hastalığı olan psikopatiden, sosyopatiye terfi etti. Psikopati bireyin kendisi ve temasta bulunduklarıyla sınırlı iken, sosyopati toplum geneline şamildir. Yani tüm toplumu tehdit eden bir kişilik bozukluğudur... Düşünün bir kez; Acıması olmayan bir sosyopati hastasının, siyasette çok üst düzey yerlere geldiğini. Örnek; Özlem Çerçioğlu... Şimdi bir sosyopati hastasının özelliklerini sıralayalım ve Özlem Hanımın uygulamaları ile bire bir örtüşüyor mu bir bakalım. Kıyas yoluyla, kararı kamuoyu versin... 1) Genellikle karizmatiktirler; çevrelerinde çoğunlukla bir hayran kitlesi bulunur. Çekici oldukları söylenebilir. (Çevresindeki onu Azize gibi kabul eden, her kerameti ondan bilen müptezel taifesine bakarsanız, anlarsınız.) 2) Normal sosyal ilişkileri kopuktur. Tehlikeli ve mantıksız eylemlerde bulunmaktan çekinmezler.   (Kemal Kılıçdaroğlu'nun yeğeni Fatih Kılıçdaroğlu'na kurulan rüşvet komplosu gibi..) 3) Utanma, suçluluk veya pişmanlık duymazlar. Aslında beyinlerinde bu duyguları işleyebilecek bir merkez yoktur; varsa bile bozuktur. Dolayısıyla en ufak bir vicdan azabı duymadan insanları kolayca kandırabilir, tehdit edebilir veya zarar verebilirler. Kendi çıkarları için başkalarına zarar vermekten çekinmezler. “Başarılı” bir sosyopatın üst düzey mevkilere rahatça yükselmesi bu yüzdendir. (Büyükşehirde artık sistematik hale gelen, yolsuzluğa usulsüzlüğe karşı duran kim varsa uğradıkları mobbing yani manevi taciz örneği..) 4) Deneyimleri ile ilgili beklenmedik yalanlar icat etmekte çok ustadırlar. Olayları o kadar abartırlar ki bir noktadan sonra saçmalamaları kaçınılmaz hale gelir. Ancak çarpıtılmış gerçekleri bir öykünün arasına ustaca gizleyerek, saf ve iyi niyetli insanları yalanlarına kolayca inandırırlar. (Örnek Kaçak Malikanenin ruhsatını Vali Bey verdi türünden, gerçek dışı beyanı. Hani tavuk-kümes-yumurta hikayesi.) 5) İnsanlara hükmetmeye bayılırlar. Bedeli ne olursa olsun her tartışmada ve kavgada kazanan taraf olmak isterler. 6) Zekâlarını diğer insanları kandırmak için kullanırlar. Toplum için gerçek bir tehdit unsuru olabilirler. 7) Sevme ve âşık olma yeteneğinden yoksundurlar. İstediklerini elde etmek için severmiş, empati duyarmış gibi yaparlar. Gerçek yaşamlarında kimseyi sevmezler. 8- Hiçbir zaman özür dilemezler. Yanlışlık yapmış olduklarına inanmazlar; suçluluk hissi duymazlar. Hatalı oldukları kanıtlanmış olsa bile özür dilemezler ve saldırılarına devam ederler. 9) Derin bir hayal âleminde yaşarlar. Bütün bu özellikleri nedeniyle bir sosyopatla mantık çerçevesinde tartışılmaz. (İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı-CHP Genel Başkan Adaylığı masalları misali..) 10) Sosyopatların pek çoğu sorgulanmayı hakaret olarak algılar, tepkileri öfke ve saldırganlık şeklinde ortaya çıkar. (Malum... Personelin uğradığı zulümler...) 11) Sosyopatın çevresindeki hayranları, genellikle yaratmış olduğu hayal ürünü olayları gerçekmiş gibi içselleştirme eğilimindedir. Sosyopat politikacıların çevresindeki “müritleri”, ustalarının ağzından çıkan her sözü doğrulamaya hazırdır. Örneğin milyonlarca işsize iş alanı yarattığını iddia eden politikacı, aslında bir işsizler ordusu yaratmış olsa bile, çevresindekiler işsizliğin azalmış olduğu yönünde beyanlarda bulunur. (Misali meydanda. 20 ayda şehre çivi çakmayıp, açtıkları tahsilat gişelerini eşi bulunmaz hizmet gibi anlatmak... Kendi Genel Başkanı gelince daha çivi çakılmayan ASTİM battı-çıktı projesinin afişini, büyük bir hizmetmiş gibi dağlara taşlara astırmak...) 12) Sosyopatın karşısına yalanlarını ve sahtekârlıklarını ortaya koyan kanıtlarla çıktığınızda, sizi kendisine karşı komplo kurmakla suçluyorsa bilin ki karşınızdaki gerçek bir sosyopattır. (Malum bizim durum... Şehrin organize bir yapı eliyle soyulduğu gerçeğini kanıtlarıyla ortaya koyduğumuz halde, bizleri Vali Beyle beraber kendisine karşı kumpas ve kopmplo içerisinde olmakla suçlamak...) 13) Bir sosyopatı ele veren en basit işaret, abartıya kaçmasıdır. Abartılarında ölçüyü o kadar kaçırır ki mantık devre dışı kalır. Bir sosyopatın dünyasında her açıklama gerçek yaşamda rastlanmayan insan üstü beceriler içerir; yaptıkları her şey bir kahramanlık destanıdır. (Bu tür hikâyeleri anlatmaya başladığı anda ufak ufak kaçın. Çünkü Efeler Belediye Başkanı Mesut Özakcan'a yönelik bir açıklamasında, “Bizim hayal ettiklerimizi onlar rüyalarında göremezler” demişti... Bir milyon Aydınlı olarak, gördük ebemizin namını... Hayallerinden çıka çıka destanlara konu yolsuzluk ve usulsüzlük dosyaları çıktı...) 14) Sosyopatların bir diğer özelliği de şöhret peşinde koşmalarıdır. Bu nedenle her olayda kendini öne çıkartan, medyada sesini duyurmak için her yolu deneyen kişileri sosyopat olarak değerlendirmeniz pek de yanlış olmaz. (Halkın ona, “Bilboard Güzeli” lakabı takması, boşuna değilmiş demek ki... Her yerde era'lar-afişler, medyada bol bol ondan söz eden haberlerden dem vuralım... Lokum-lokma-kavurma dağıtmayı, logar kapağı değiştirmeyi  hizmet addetmesi ve bunlar haber olunca büyük mutluluk duymasından belli değil mi?) Boru değil... Özlem Çerçioğlu ve benzerlerini tarif eden bu araştırma, Harward Üniversitesi tarafından yapıldı... Bizler de organize şekilde yağmalanan bir şehrin, nasıl bir zihniyetle yönetildiğini kamuoyunu aydınlatmak için yayımladık... Anlayacağınız halkın seçim yoluyla verdiği Devlet yönetme yetkisini kendi güçleri zanneden, iş bu nedenle şehri kanunlarla değil derebeylik gibi yönetmeye kalkışan, güç sarhoşluğuyla meteoroloji balonu gibi havalarda gezen Özlem Çerçioğlu ve şürekasının kulağına, “Memento Mori – (Ölümü de hatırla)” diye fısıldıyoruz...   UNUTMADIM ERKANIM... Bu yazıda kendisinden bahsetmedik diye, Danışman Erkan kardeşim alınmasın. Kambersiz düğün, Erkan'sız yazımız olmaz... Onun için türkü yakmaya başladık... Şu Aydın'ın dağları, Kara Kamalar kesmiş yolları, Yetiş de Özlem Ablası, Kurtarıver Erkan'ı... Nasıl beğendin mi Erkan kardeşim... Bestesi benden, güftesi Dedeköylü Zurnacı Halil'den... </div>

#GENEL

BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!